VEDAT SEZER

Tarih: 21.01.2022 10:49

BİK BİR KABUS MU?

Facebook Twitter Linked-in

BİK (Basın İlan Kurumu) Geldi, Bakın Ne Oldu?

 

Yerel gazetelerin imtiyaz sahiplerinin sırtındaki yük arttı, kambur büyüdü, hatta ayakta kalamaz oldu... Ayakta kalabiliyor olanlar (helal ya da hibe) alternatif gelirler ile bunu sağlayabiliyor durumdalar...

 

BİK geldi haksızlıklar, huzursuzluklar, baskılar, ayrımcılıklar PİK yaptı... Gazetelerde farklı pozisyonlarda çalışan emekçiler ekmeklerinden oldu... Çalışanlar mutsuz, umutsuz ve huzursuz oldu. Sen kuralı, mevzuatı koyup geçiyorsun, imtiyaz sahibi alıyor eline parayı geçiyor banka hesabının başına aslında istihdam ediyor göründüğü aslında sadece kıdemli olarak künyede ismine soyadına ihtiyaç duyduğu hayali fikir işçisine maaşını yatırıyor, ardından iki dakika sonra o parayı geri alıp bir başka hayali fikir işçisinin banka hesabına yatırıyor. Sorarsan mevzuata göre yükümlülüklerini yerine getirmiş oluyor... Ancak realite öyle mi?

 

O banka hesaplarına girdi çıktı yapılan maaşlar acaba künyede fikir işçisi gösterilen kıdemli kişilerin cebine mi giriyor, yoksa patron yani imtiyaz sahibinin yasal zorunluluk gereği bir dolaşım ile geriye yerine mi dönüyor? Hem de bu realiteyi BİK yöneticileri çok net biliyor. Bildikleri sadede bununla mı sınırlı? 7 fikir işçisi istihdam etme zorunluluğu konusunda fiilen çalışmayıp çalıştı gösterildiğini, bayilere dağıtılmak zorunda olan gazetelerin aslında satılmayıp iade olarak geri geldiğini, gazetelerin okunmadan hurdaya gittiğini, fikir işçisi olarak gösterilen bazı isimlerin aslında sadece sigortasının yatırılıp kendilerinin fiilen başka yerlerde çalıştığını, gazetelerin baskı sayılarının istenilen limitlerde olup olmadığını v.s...

 

Dahası da var... İmtiyaz sahipleri aslında birer mağdur haline getirildiler... Nasıl mı? Her ay bir döngü var. Her ne kadar mevzuat gereği sayıda personel istihdam edilmese de mevcutların maaşları ödenecek, bayii dağıtım firmasına aylık ödeme yapılacak, kiralar ödenecek, elektrik, su, telefon internet ödenecek, yasal zorunluluk olan (farklı resmi kurumlara periyodik ödenen ruhsat ve benzeri ödentiler) aylıklar ya da yıllıklar ödenecek, KDV ödenecek, vergi (peşin, denge, gelir v.s) ödenecek, matbaa, bilgisayar, yazıcı gibi sayısız malzemenin amortismanı ödenecek, muhasebeci aidatları ödenecek, kağıt, kalıp, boya, aydınger v.s gibi günlük zorunlu sarf malzemeleri ödenecek, fiilen künyedekilerin önemli bölümü çalışmadığı için yayınlanan haberlerin önemli bölümünün kaynağı ajansların aidatları ödenecek, yıllık bakımı zorunlu makinelerin formen ödemeleri yapılacak, ödenemeyen vergi ve SGK prim borç yapılandırma taksitleri ödenecek, çok zor ve sağlıksız koşullarda kayıtsız çalışan dağıtıcıların maaşları ya da haftalıkları ödenecek, reklamcı ve abonecilerin paraları ya da komisyonları ödenecek v.s v.s. saymakla bitmiyor.

 

Bir yerel gazete çıkartan kişinin (imtiyaz sahibi) cebine kaç el giriyor sayabildiniz mi? Tüm bu işkenceye dönüşen döngüyü de çok net biliyor BİK yöneticileri.. Bildikleri başka şeyler de var... Adil olamadıklarını da, aciz olduklarını da, belli zorunluluklara tabii olduklarını da çok net biliyorlar... Ama hiç seslerini çıkartmazlar, "vur abalıya" misali yılda bir denetim kabusu yaşatıp basarlar cezayı, keserler mahsubu... Tüm bunlar da sanki büyük bir nimet olarak gördükleri resmi ilan gelirlerinin erimesine yetip de artıyor... Vergi dairesine borcu olmayan gazete var mı bilmiyorum ama artık var ise ilan ödemeleri önce vergi borcuna mahsup ediliyor. Gazetelerin çileye dönüşen döngüsü bitiyor mu? Elbette bitmiyor. Ya aboneler? Sayısı kadar tahsilat yapılıyor mu? Tahsilat realize oranı yüzde 30-40 ları geçmez... Ya reklam? Dip yapmış durumda ve reklam fiyatları BİK in santim sütun tarifesinin yüzde 5'ini bile geçmez limitlerde. Yine BİK buna rağmen belli ölçüde reklam limitini aşarsan hemen uyarıyı yapıyor. Saymakla bitmeyecek zorlukların arasında şu da var ki Basın İlan Kurumu (BİK) nasıl ayakta duruyor biliyor musunuz? Yönetip denetledikleri gazetelere aktardıkları ilan ödemelerinin yüzde 15 kesintileri sayesinde.. Yani kira, personel v.s diğer giderleri bu kesintiler ile karşılanıyor. Bir de bu kurum siyasi çarkın neresinde? Olması gerektiği gibi adil ve bağımsız mı? Bunlara da bakılması lazım. İşte sayılamayacak çok zorluk ve zorunluluklar kaldırılamaz bir yük olarak gazete sahiplerinin sırtında...

 

Daha personelin mutsuzluk ve umutsuzlukları var. Bu sektörde çalışanların hemen tamamı asgari ücret alıyor. Ücretlerini günü gününe mi aldıkları, bölük pörçük mü aldıkları tartışılır. Geleceğe umutlu bakabiliyorlar mı? Tabii ki hayır... 1 gün sonra işsiz kalmamak için dua eder haldeler....

 

İşte bu yükü kaldıramayan gazeteler tek tek kepenk indirirken devlete çok yüksek meblağlarda vergi ve SGK prim borcu ile baş başa kalıyorlar... Borç faiz ve cezalar ile büyüyor da büyüyor... Bu koşullarda gazetesini kapatıp ekmeğinden olan kişinin aile huzuru var mı? Eşi ve evlatları sağlıklı bir aile ortamında mı? Gazete kepenk indirirken BİK'in feragat dilekçesi istemesine ne demeli?

 

Şimdi bu koşullarda yerel gazetecilik tarafsız, özgür ve sağlıklı yapılabilir mi? Sistem sağlıklı mı? Gazete sahipleri o ya da şu biat etmek zorunda oldukları kapılarda yatıp kalkmak hatta sürünmek zorundalar. Bakılsın gazeteler o biat etmek zorunda oldukları kurum kuruluşlara yayıncılık dışında ne gibi faturalar kesip ne gibi işler alıyorlar? Organizasyon faturası mı? Yemek servis hizmeti mi? Eğlence projeleri mi? Turizm projeleri mi? Neler var neler?

 

Ve bu çürümüş sistem içerisinde gazete sahibi maalesef mülki amirler, yerel yönetimler, siyasiler, STK'lar, işadamları ve aslında onlardan doğru, objektif hizmet bekleyen kamuoyu arasında sıkışıp kalmaya mahkum kalmakta...

 

Sonuç facia... sonuç; ömür boyu haciz, icra mahkumiyetleri... banka hesaplarına bloke... öde ödeyebilirsen... Var ise evin, barkın, malın mülkün sisteme kurban...Mutsuzluk, umutsuzluk, huzursuzluk... Kaçan uykular... Çabası.... Yaşanan bu buhranda üzülen eşler, anneler, babalar, çocuklar...

 

İşte bir KABUS hikayesi....

 

Dışarıdan bakıldığında ise gazeteci, gazete sahibi toplumsal statüde önemli bir yere sahip. Oysa içerisinde bulunduğu durum içler acısı... Gören var mı, görürler mi? Bir cengaver çıkıp bu dertlere derman olur mu, olmak ister mi?

 

Bu tablo sadede Çanakkale de değil 81 ilde farklı değil. O halde siyasi otoriteler bu saçma sistem ve düzene bir son verecek girişimleri acilen yapmalılar, çözümü mantıklı düzenlemeler ile hayata geçirmeliler.... Basiretli idareci, vekil ve siyasi otoriteler de bunun için var değiller mi?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —