?Düzen Değişmeli Diyen Herkes Mutlaka Hayır Diyecek?

?Düzen Değişmeli Diyen Herkes Mutlaka Hayır Diyecek?

CHP Çanakkale Milletvekili Av. Muharrem Erkek Anayasa değişikliği ile ilgili olarak dün bir basın toplantısı gerçekleştirdi

Erkek yaptığı basın toplantısında şunları ifade etti; ?Bir başka durum çıkmadığı takdirde, Türkiye´de yaşanan en büyük hukuki ve yönetsel değişikliği oylamak üzere Nisan ayında sandık başına gideceğiz. AKP´nin, şeklen legal görünen ama esasen Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddesini değiştiren teklifinin özeti, ortak akıl yerine tek adam egemenliği kurulmasıdır. ?Halkın kendi kendini halk için yönetmesi? ilkesi yerine ?halkın tek kişi tarafından tek kişi için yönetilmesi? ilkesine geçilecektir. Başka bir ifadeyle demokratik Cumhuriyet yerini şahsileşmiş bir egemenliğe bırakacaktır. Baştan belirtelim, bu sistemin ismi Başkanlık ya da Cumhurbaşkanlığı değildir. Bu bir tek adamlık teklifidir. İkinci olarak, bir sistem değişikliği değil, rejim değişikliğidir. Cumhuriyet ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bu sistem neden Başkanlık ya da kendi deyimleriyle Cumhurbaşkanlığı değil, bunu anlamak için çok basit bir yöntem vardır. AKP´nin teklifiyle demokratik başkanlık sistemiyle yönetilen bir ülkeyle kıyaslama yapılır. Bakınız, demokratik başkanlık sistemlerinde yürütmenin başı olan kişinin yapacağı bütün üst düzey atamalar Meclisin onayına tabidir. Teklife göre, seçilen Cumhurbaşkanı yani bir kişi valileri, kaymakamları, büyükelçileri, rektörleri, yüksek yargıçları, bakanları, bütün üst düzey kamu görevlilerini atayacak ama Meclisin onayı alınmayacak. Herhangi bir organa danışması dahi gerekmeyecek. Onun için, başkanlık sisteminden bahsetmemiz mümkün değil. Başkanlık sisteminde, yürütmenin başındaki kişi kanun gücünde kararname de çıkaramaz. Kanun çıkarmak için Meclise, kongreye muhtaçtır, onunla birlikte çalışmak zorundadır. Yani uzlaşması, mutabakata varması gerekmektedir. Yapacağı bütün harcamalar Meclis tarafından kanunla yetkilendirilmektedir. AKP´nin teklifinde bunların hiçbiri yok. Hiçbir denetim, denge, fren mekanizması yok; onun için bu, başkanlık sistemi olamaz. Bir yerde seçim olması, sandık konulması orada milli iradenin yönetime yansıdığı anlamına gelmemektedir. Dünyada seçimle başa gelen çok sayıda diktatör bulunmaktadır. Önemli olan halkın iradesinin, birbirinden kesinlikle ayrılmış yasama, yürütme ve yargıda gerçekleşmesidir. Bu nedenle demokrasinin olmazsa olmaz ilkesi kuvvetler ayrılığıdır. Oysa AKP´nin getirdiği teklif çok net: Kuvvetlerin birliğini içermektedir. Halk bir kişiyi seçecek, geriye kalan tüm her şeyi o kişi belirleyecek. Buna demokrasi denebilir mi? Bakınız, AKP´nin getirdiği teklifte Yüksek Yargının; HSYK ve Anayasa Mahkemesi´nin tüm üyelerinin doğrudan ve dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi öngörülmektedir. Bu durumda yargının bağımsızlığından bahsedilebilir mi? Yargı, tüm yürütme yetkisi kendisinde birleştirilen bir kişiye teslim edilmek istenmektedir. Yine bu kişi, çıkaracağı kararname ile yasama yetkisini Meclis´ten almakta, Meclis´i yani millet iradesinin yüzde yüzünün temsil edildiği kurumu işlevsizleştirmektedir. Bu durumda demokrasiden bahsedilebilir mi? Üstelik bu kadar yetkiyle donatılmış bir Cumhurbaşkanı´nı denetleyecek ya da dengeleyecek bir tane mekanizma yok. Aynı zamanda, nerdeyse imkânsız olan bir yargılama yöntemi konulmuş. Hadi diyelim yargılanma olasılığı oldu. Kim yargılayacak? Üyelerinin tamamı kendisi tarafından atanmış bir Anayasa Mahkemesi. Şunu hiçbirimiz unutmayalım. Bu teklif, mülkiyet özgürlüğünü; insan hak ve özgürlüklerini rafa kaldırmayı, bir kişinin keyfi iradesine bağlı olarak ülkeyi biçimlendirmeyi amaçlamaktadır. Aksaklıkları olmakla birlikte, iki yüz yıllık bir anayasacılık ve yüz kırk yıllık bir parlamento deneyimimiz bulunmaktadır. Bunları bir çırpıda çöpe atamayız. Ve yine unutulmasın ki halk terörle bombalarla korkutularak sandığa götürülüyorsa orada zaten demokrasi rafa kaldırılmış demektir. Yöneticiler acz içindeyse, bunun faturası halka ödetilemez. Hepimizin bildiği gibi, Hükümet Sözcüsü tarihin kara sayfalarına geçecek bir açıklama yaptı ve şunları söyledi: ?Suikastlar, canlı bombalar devam edebilir, referandumdan evet çıktıktan sonra terörün sesi kısılır? dedi. Bu cümle kendi başına hem bir itiraf hem de bir tehdittir. İtiraftır, çünkü bir hükümetin sözcüsü bu açıklamayla terör örgütlerine hükümetin göz yumduğunu, bu sebeple insanlarımızın, canlarımızın öldüğünü, katledildiğini, hatta Türkiye´nin bu göz yumma nedeniyle bir terör kaosu yaşadığını açıkça söylemiştir. Bu cümle kendi başına bir tehdittir, çünkü eğer evet derseniz başkanlık rejimini, tek adam rejimini getirirseniz terör bitecek, ama hayır derseniz terör sürecek demektir. Bu AKP´nin ne ilk itirafı, ne de ilk tehdidi maalesef. AKP´nin vatandaşı terörle tehdit etmek gibi bir alışkanlığı var. Hatırlarsınız, 7 Haziran seçimlerinin hemen ertesinde ?millet kaosu seçti? dediler. Sonra 1 Kasım süreci başladı. O süreçte ?400´ü verin bu iş huzur içinde çözülsün? dediler ve ne hikmetse Türkiye kaosa sürüklendi. Terör saldırılarıyla canlarımızı verdik, ülke yangın yerine döndü. Biz o zaman da ülkemizin derdine düşmüşken, o günün Başbakanı çıktı ne dedi: ?Bombalar patladı, oyumuz arttı?. 1 Kasım´a giderken ?AKP tek başına iktidar olursa terör biter? dediler. Vatandaşı terörle tehdit ettiler. Şimdi aynı nakaratı bir kez daha dinliyoruz. Bu da yetmez, rejimi değiştirirseniz, ülkeyi tek adama teslim ederseniz, milletin egemenliğini saraya teslim ederseniz terör biter diyorlar. Peki 1 Kasım seçimlerinden sonra terör bitti mi? Bitmedi. Bitmediği gibi artarak sürüyor. O zaman hiç kusura bakmayın, ?Siz her seçim dönemi bu sopayı neden sallıyorsunuz ve bu terör neden hiç bitmiyor?? diye sorarlar. İşte biz de soruyoruz. Hepimizin canını yakan terör sizin için çözülecek bir sorun değil de siyaseten kullanılacak bir araç mıdır? Bu asla geçiştirilebilecek ve hafife alınabilecek bir konu değil. AKP hükümeti, sözcüsünün bu sözlerinin anlamını mutlaka açıklamalıdır. Aksi halde çok açık söylüyorum, bugünkü terörün kaynağı konusunda bu hükümet zan altında kalır. Bir hükümetin en temel görevi vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamaktır, terörü ortadan kaldırmaktır. Tehdit etmeyin, görevinizi yapın! 80 milyonun can güvenliğini siz sağlamaktan sorumlusunuz tehdit etmekten değil. Vatandaşından STK´sına, derneklerinden odalarına hepimize ortak bir görev düşüyor. Demokrasiyi bu referandumda da yaşatmak ve daha sonra demokrasiyi hep beraber inşa edecek hayır adımını atmak hepimizin en temel görevi. Ne yaparsanız yapın Türkiye´ye tek adam rejimine karşı duranların mücadelesine ve demokrasiye engel olamayacaksınız. Bu ülkede mutlaka demokrasi kazanacak. Er ya da geç, ?Türkiye? diyen, ?Cumhuriyet? diyen, ?Bizi fakirleştiren, ayrıştıran, tehdit eden bu düzen değişmeli? diyen herkes mutlaka ?Hayır? diyecek?