? OHAL İle Ülkenin İtibarı Zedelendi?

? OHAL İle Ülkenin İtibarı Zedelendi?

Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Muharrem Erkek OHAL yasası ile ilgili mecliste grup adına konuşma yaptı.

Erkek OHAL´ın ülkenin itibarını zedelediğini öne sürdü. Erkek mecliste yaptığı konuşmada OHAL´ın uzamasının ülkeye zarar verdiğini belirterek; ? 7 Haziranda bir genel seçim yaşadık ve milletimiz 7 Haziranda hiçbir partiye tek başına Hükûmeti kurma yetkisini vermedi, "Uzlaşın, koalisyon kurun ve uzlaşmayla ülkeyi yönetin." dedi. Ama dillerinden "millet" kelimesini düşürmeyenler, milletin bu iradesine, demokrasiye ve seçim sonuçlarına saygı göstermedi, "Millet kaosu tercih etti." dedi ve 1 Kasım seçimlerinden önce "Bize tek başına iktidarı yeniden verin; bu terör, şiddet, kaos, korku ortamı bitsin." dedi. 1 Kasımda tek başına iktidarı aldı ama terör, şiddet, kaos, korku bitmedi; daha da arttı, demek ki millete yalan söylendi. Ve daha da kötüsü, ne oldu 1 Kasımdan sonra? Millet olarak tarihimizin en acı gecelerinden birini yaşadık, 15 Temmuz gecesi bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. On beş yıllık tek başına hükûmetin, istikrarın sonucu bir darbe girişimi oldu milletimiz için. Bu darbe girişimi Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet güçleri içerisindeki sağlıklı unsurlar, basiretli unsurlar ve medyanın, Meclisin, siyasi partilerin dik duruşu ve milletimizin kararlılığıyla engellendi. Bu darbe girişiminden sonra, 16 Temmuz günü bu yüce Meclis çatısı altında bulunan 4 parti ortak bir bildiri hazırlayarak millete sundu. Ne dedi bu bildiride yüce Meclis millete? Dedi ki: "Unutulmamalıdır ki Türkiye Büyük Millet Meclisi demokratik parlamenter sistemi yıllar içinde geliştirmiş, bir milleti yokluk ve yoksulluktan alıp muasır medeniyet seviyesine çıkarmanın mücadelesini vermiş bir Meclistir." Evet, demokratik parlamenter sistemi gerçekleştirmiş bir gazi Meclis. Peki, ne oldu şimdi? Neden gazi Meclis, demokrasi, demokratik parlamenter sistem yok edilmek isteniyor? Bu gazi Meclis ve ana muhalefet partisi olarak biz terörle mücadelede Hükûmete her türlü desteği verdik "Gelin bu zor günleri de Parlamentonun iradesiyle aşalım." dedik. Ama siz ne yaptınız? Siz, 20 Temmuz günü OHAL ilan ettiniz. "Merak etmeyin, kırk beş gün içerisinde bütün sorunlarımızı çözüp OHAL´i kaldıracağız." dediniz millete ve Meclise. Ama görüyoruz ki irade başka bir şeklide tecelli etti ve yeni bir darbe hukuku uygulamaya sokuldu. Fiilî bir anayasasızlık ve hukuksuzluk dönemini bu 20 Temmuzdaki OHAL ilanıyla tahkim ettiniz. Bu milletin en önemli tarihî kurumlarını bir çırpıda sildiniz. Şunu unuttunuz: Devletlerin gelişmişlik düzeyi demokratik sistemlerinin ve kurumlarının sürekliliğiyle bir anlam ifade eder. Siz bu değerleri de OHAL´le, OHAL uygulamalarıyla, maalesef, yok ettiniz. 100 bini aşkın kamu görevlisini tasfiye ettiniz; masumiyet karinesini, cezaların şahsiliği ilkesini, adil yargılanma hakkını ortadan kaldırdınız; doğrudan dolaylı potansiyel mağdurlarla yüz binleri aşan mağdur kitleleri yarattınız.

Size tarihimizden bir örnek vermek istiyorum: 1909 devrimi çok önemliydi ve 1909 yılında devlette liyakate uygun olmayan çok sayıda memur tasfiye edildi bugün edildiği gibi ama o gün bile, 1909´da bile bu çıkartılan bir kanunla yapıldı, biliyorsunuz, Tenkisat Kanunu adı ve Parlamentonun denetiminde yapıldı. Siz 1909´da bu milletin yaptığını, bu Parlamentonun yaptığını 2016 yılında maalesef yapacak iradeyi ve cesareti gösteremediniz. Şimdi OHAL´i uzatmak istiyorsunuz. Bakın, nasıl bir OHAL yaşıyoruz? Biliyorsunuz, eylül ayında Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Ankara´yı ziyaret etti; Dışişleri Bakanıyla, Adalet Bakanıyla, Anayasa Mahkemesi Başkanıyla, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarıyla, Kamu Başdenetçisiyle görüştü, birçok sivil toplum örgütü temsilcisiyle de görüştü; ondan sonra da Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği 7 Ekim 2016 tarihinde bir rapor yayınladı, olağanüstü hâl kapsamında alınan tedbirlerin insan haklarına etkilerine dair önemli bir rapor. Bu raporda ne diyor değerli milletvekilleri? Diyor ki: "Bu kararnamelerin kapsamı ve uygulama, kamu sektörüyle sınırlı kalmamıştır. Kararnameler sivil toplumu, belediyeleri, özel okulları, üniversiteleri ve sağlık kuruluşlarını, hukuk profesyonellerini, medyayı, iş ve finans alanını ve şüphelilerin ailelerini de etkileyen geniş kapsamlı tedbirleri içermektedir. Buna ek olarak, kararnameler kapsamında oluşturulan usuller, idare ve ceza hukuku bağlamında olağan usul güvencelerinden önemli bir sapmayı temsil etmektedir." Hani OHAL devlete karşı ilan edilmişti? Hâlbuki uygulamada millete, muhaliflere ve herkese karşı ilan edildiğini maalesef açıkça görüyoruz. Raporda şöyle deniyor: "Türkiye devleti yetkilileri uygulamada keyfîliğe son derece yüksek olanak sağlayan ve olağan güvencelerden hayli uzaklaşmış hükümlerden başlayarak olağanüstü hâl kararnamelerini bir an önce yürürlükten kaldırmalıdır." Evet, OHAL sürecinde Anayasa´yı, demokrasiyi, özgürlükleri askıya aldınız, hukuk devletini temelinden sarstınız ve Türkiye Cumhuriyeti´nin de itibarını dünyada maalesef zedelediniz. OHAL ilanından sonra değerli milletvekilleri, bakıyoruz, OHAL niçin ilan edildi? OHAL´i yaratan sebepleri ortadan kaldıracak tedbirleri almak için ilan edildi. Unutmayınız ki: OHAL de bir hukuk rejimidir. OHAL´den sonra da terör, şiddet, kaos azalmadı. OHAL sürecinde bugüne kadar toplam 7 saldırı gerçekleşti, yine canlı bombalar patladı ve tam 164 masum insan hayatını kaybetti evet OHAL sürecinde ve yüzlerce insan da birçok organını kaybetti ve hayatları, yaşamları karardı. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Hükûmet; demek ki OHAL patlayan bombaları durduramıyor. OHAL´i uzatmak istiyorsunuz. Ben çok yakın tarihten sizlerle bir şeyi paylaşacağım. 22 Haziran 2010 Salı günü Adalet ve Kalkınma Partisi grup toplantısını yapıyor ve Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor. Ne demiş 2010 yılında Sayın Erdoğan? "Terör örgütü Şemdinli´de vuruyor. İstismarcılar anında Ankara´dan ses veriyor. Terör örgütü ´OHAL yeniden ilan edilsin Türkiye yeniden 1990´ların Türkiye´si olsun Türkiye üçüncü dünya ülkesi gibi görünsün´ diye kanlı eylemler yapıyor. Ankara´dan birileri anında terör örgütünün ekmeğine yağ sürüyor. Malum muhalefet partisi, MHP ´OHAL ilan edilsin.´ diyor. O sizin karakterinizde var, bizim iktidarımızın karakterinde OHAL yok, o sizin aczinizin gereği. Terör istatistiklerinden olağanüstü hâl dönemlerinde terörün zirve yaptığını göreceksiniz. Olağanüstü hâl terörü derinleştirdi, halkı mağdur etti, terörün istismar zeminini güçlendirdi. Olağanüstü hâl istemek, terörün diline teslim olmaktır." Evet, siz olağanüstü hâli uzatarak, değerli milletvekilleri -buna "evet" diyenler için söylüyorum- demek ki terörün diline teslim oluyorsunuz, teröre hizmet ediyorsunuz.  Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu da bugün bir tespiti kamuoyuyla paylaştı. "Terör almış başını gidiyor, zam üstüne zam yapılıyor. Millet can derdinde, vatandaşın can güvenliği kalmamış, birileri zam derdinde. AKP´nin on beş yıllık iktidar sonucunda halka asıl hizmeti çöken bir devlet oldu maalesef. Çünkü siz devletin bütün kurumlarını bir çeteye teslim ettiniz. Ölen, halk; zamlarla beli bükülen, halk; acı çeken, halk; her şeyin bedelini halk ödüyor ama hükûmet edenlerden bir tek sorumlu çıkmıyor. Halk ölüm korkusu içindeyse yöneticilerden hesap sorar. Hükûmet, hesap soranlara ´terörist´ diyorsa terör konusunda hiçbir çözümü yok demektir." Evet, bütün bu kötülükleri bize eğer gerçekten üst akıl yapıyorsa, o zaman siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz. Sayın Hükûmet, bu ülkeyi yönetemiyorsunuz. Özgürlük için zindanlarda bedel ödeyen Namık Kemal´in dediği gibi, izzetüikballe babı hükûmetten çekilmeyi düşünmenizi öneriyorum ben sizlere, çok daha onurlu bir duruş olur.  Bakın, olağanüstü hâlde neler yaşıyoruz. Ahmet Şık tutuklandı. Tutuklanma gerekçelerinin içinde bütün terör örgütleriyle ilişkilendirilmiş Ahmet Şık, FETÖ´yle de ilişkilendirilmiş. Ne kadar trajikomik bir durum, OHAL´in bize yaşattıklarına bakın. 2010 referandumundan sonra yargıyı FETÖ çetesine teslim edenler yani siz, Ahmet Şık´ı tutuklattınız. Neden tutuklandı Ahmet Şık? "İmamın Ordusu" kitabını yazdığı için, FETÖ´yü tüm çıplaklığıyla açığa çıkardığı için. 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı darbecilerin ilk yapacağı iş Ahmet Şık´ı tutuklamak olacaktı, bugün siz de bunu başardınız, sizleri tebrik ediyoruz(!)  Bakın, Hüsnü Mahalli tutuklandı. Hüsnü Mahalli, altı yıllık sizin Suriye politikanız çöktü, Moskova Bildirisi´ni imzaladınız, Moskova Bildirisi´ndeki hükümleri savunan bir insandı, bir gazeteciydi; o da cezaevinde. Bakın, Musa Kart; bir karikatürist, cezaevinde. Karikatür çiziyor bu adam, yalnızca karikatür çiziyor. Musa Kart cezaevinde ama Noel Baba´ya roket atan bir IŞİD militanını karikatürize eden ve bunu sosyal medyada paylaşan bir gazeteci içeride değil, dışarıda. Evet, yandaş medyadan bir gazeteci, hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Bugün 2 genci tutukladınız; İstanbul´da Okmeydanı´nda, mahallelerinde laikliği savundukları için, "Mahallelerimizde ne IŞİD´cilere ne de gerici çetelere müsaade etmeyeceğiz. Gericilerin karşısında laikliğin bayrağını yücelteceğiz." dedikleri için, "laiklik, kardeşlik, özgürlük, barış" dedikleri için 2 genci bugün tutukladınız ama bugün IŞİD´in Türkiye sorumlusu bu ülkede serbestçe dolaşıyor, daha önce gözaltına aldınız, daha sonra serbest bıraktınız. Evet, size göre bütün gazeteciler terörist, sizin gibi düşünmeyen herkes hain. Bakın, sosyal medyada nefret suçunu işleyen, yaşam tarzı nedeniyle insanları hedef gösterenler hakkında bir işlem yapmıyorsunuz; bu ülkeyi bölüyorsunuz, bu ülkeyi kutuplaştırıyorsunuz.  Ve diyorsunuz ki: "Bizi sürekli kandırıyorlar." Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi İzleme Komitesi 2013 Nisan ayında bir rapor yayınladı. Bu raporun 40´ıncı paragrafına lütfen göz atın. Orada "İki yıllık incelemeler sonucunda Türkiye´de gördük ki -2011-2013´ü kastediyor- Amerika´daki imam Fetullah Gülen tarafından yönetilen hareket, yargıya ve tüm kamu kurumlarına sirayet etmiş ve toplum üzerinde ciddi etkileri var." diyor raportör. Bu rapora şerh koyan ve raportörü eleştiren sizden bir milletvekili arkadaş da -ismini vermeyeceğim- diyor ki: "Gülen hareketi hakkında hiçbir delil olmadan bu suçlamalar kabul edilemez. Üstüne üstlük Gülen Hareketi´ne mensup olan bir kişi devlette kamu görevi niye üstlenmesin." İşte, bu zihniyet, bu anlayış maalesef devleti yönetemiyor ve de bizi millet olarak bu ağır tabloyla karşı karşıya bıraktı.

Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; OHAL sürecindeyiz ve OHAL sürecinde anayasa yapım koşullarının olduğunu hiç kimse bize söyleyemez. Bütün anayasa hukukçuları, bütün siyaset bilimcileri, Sayın Burhan Kuzu´da dâhil -Burhan Kuzu´nun 1993 yılındaki yayınlanan kitabında bile açıkça yazıyor- "OHAL süreçlerinde anayasayı değiştiremezsiniz çünkü OHAL sürecinde olağanüstü yetkiler kullanan organların bu yetkilerle bir anayasa değişikliğine gitmesi demokrasiyi temelinden zedeler." diyor. Bugün gazeteciler, akademisyenler, yazarlar, çizerler, gençler, eleştirenler cezaevinde, basın yayın organları kapatılmış, düşünce ve ifade özgürlüğü yok edilmiş, siz Anayasa, üstelik çok çok önemli bir Anayasa değişikliğini olağanüstü hâl sürecinde gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz.

Bakın, Komisyonda ana muhalefet partisi olarak iki önerge verdik, "Bu Komisyona üniversitelerin anayasa hukuku dalında uzman akademisyenlerini çağırın, Türkiye Barolar Birliğinin temsilcilerini çağırın, uzmanları çağırın." dedik, reddedildi. "Komisyondaki görüşmeleri milletimiz canlı dinlesin, Genel Kurulu takip ettiği gibi Komisyon görüşmeleri milletin huzurunda gerçekleşsin çünkü milleti yakından ilgilendiren bir rejim değişikliğiyle, sistem değişikliğiyle karşı karşıyayız, canlı yayınlansın." diye önerge verdik, o da reddedildi. Siz olağanüstü hâli anlaşılan çok çok sevmişsiniz ama olağanüstü hâl, sıkıyönetim gibi dönemlerde anayasa değiştirmek bir felakete götürebilir güzel ülkemizi. Bakın, 1971 değişiklikleri sıkıyönetim döneminde yapıldığı için hiçbir zaman meşruluk kazanamadı. 1982 Anayasası´nın yapım ve oylama koşulları bugüne kadar birçok olumlu değişikliğe, demokratik yönde değişikliğe uğradığı hâlde hâlâ tartışılan bir Anayasa ve bugün 1980´lerden, 1970´lerden çok daha ağır bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz hâlde siz böylesine önemli bir Anayasa değişikliğini OHAL sürecinde yapmayı planlıyorsunuz. Evet, bugün de OHAL´i uzatmak istiyorsunuz. Demek ki referandum sürecini ve referandum oylamasını OHAL sürecinde yapmayı planlıyorsunuz. Bu, Türkiye´yi felakete götürür değerli milletvekilleri. Siz bir OHAL cumhuriyeti yaratmak isteyebilirsiniz ama biz bir demokratik cumhuriyet yaratmak istiyoruz, cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak istiyoruz. Siz bugün OHAL´i  uzatıyorsunuz, eğer bu sunduğunuz, millete sunmak istediğiniz paket yürürlüğe girerse -ki millet, egemenliğinin devrine kesinlikle müsaade etmeyecektir, bu referandumda size dur diyecektir ama- sizin amacınız sürekli bir OHAL´le ülkeyi yönetmek ama biz laik, demokratik cumhuriyete, demokrasiye ve özgürlüklere sonuna kadar sahip çıkacağız.

Bakın, OHAL´le Anayasa´yı askıya aldınız, Anayasa´nın koruduğu hak ve özgürlükleri askıya aldınız ama şiddet, terör, kaos her geçen gün artıyor. Demek ki bizim OHAL´e değil, olağan süreçlere ihtiyacımız var; bizim hukuk devletine, demokrasiye, özgürlüklere ihtiyacımız var; OHAL´e ihtiyacımız yok değerli milletvekilleri. Biz hızla normalleşmek zorundayız.  Bugün, OHAL sürecinde sunduğunuz Anayasa değişikliği teklifiyle yürütmeyi tekleştiriyorsunuz, devleti tekelleştiriyorsunuz ve egemenliği şahsileştiriyorsunuz. Bu millet buna asla müsaade etmeyecektir. Anayasalar iktidarı sınırlayan belgelerdir değerli milletvekilleri. Eğer bir anayasa iktidarı sınırlıyorsa o anayasanın merkezinde insan ve o insanın doğuştan kazandığı hakları vardır ama siz böyle bir anayasa istemiyorsunuz. Anayasal denetimden uzak bir iktidar anlayışına sahipsiniz ve maalesef şeklen legal gözüken bir yöntemle iktidar olarak Anayasa´yı araç olarak kullanıyorsunuz ve otoriterleşme yolunda adımlar atmak istiyorsunuz. Bu, meşru ve haklı değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Anayasal denetimin amacı devlet erklerinin birleşmesinden doğacak keyfiliğe engel olmaktır değerli milletvekilleri, bu keyfiliğe yol açmak değildir. Bakın, Montesquieu´nun 1748 yılında yazdığı "Kanunların Ruhu" kitabını hemen hemen herkes bilir, çok çok önemli bir eserdir. Montesquieu şöyle diyor: "Ezeli tecrübeyle sabittir ki, elinde kuvvet bulunan onu kötüye kullanmaya meyleder ve bir sınırla karşılaşıncaya kadar da kötüye kullanmaya devam eder." Evet, bugün, elindeki yetkileri kötüye kullananlara, fiilî bir hukuksuzluk, anayasasızlık dönemi yaratanlara "Dur" diyecek, o sınırı koyacak tek güç de bu Gazi Meclistir, milletin kayıtsız şartsız egemenliğinin tecelli ettiği bu Parlamentodur.  Onun için, bu Parlamento, bu Gazi Meclis, bu keyfiliğe mutlaka ve mutlaka "Dur" demelidir ve ülkemizi demokrasiyle, hukuk devletiyle, özgürlüklerle buluşturmalıdır? dedi.